Han ile Can Sohbeti

Bir gün han ile sohbet ederken han bana seslendi:

“Gel gözümün nuru, Evliyâ ağam! Bu benim düşkün kölelerimden Yezden Şir mi, Mirza Şah mı, Firuz mu, Perviz mi, Ali Yâr mı, Zevalîzen mi, Şehlân mı, Seyf Kulu mu, yoksa Hâl Han mı, hangisini istersen sana çabalarım. Kırmızı Murtaza Ali ve Oniki İmamları seversin, gel mü’minim! Çocuklarımın elinden bir kadeh çakır iç. Gelen herkes bu sofrada gönlünce bir an süresince keyif alsın.”

Han sözlerini ederken bütün köleleri ve hizmetçileri etrafına topladı. Ben de onları kucaklayıp selamlaştım, saygıyla öptüm ve Yüce Yaratıcı’dan yardım diledim.

Sarhoş ve Şiir

O sırada ben hanın teklifine dikkatlice bakarken şöyle dedim:

“Ey Hanım! Can sohbeti bu mudur? Şimdi Hoca Nağdî bir ayak çakır çekip sarhoş olup yüzüne karşı şaka yapıyor. İran ülkesinde eğlence böyle mi olmalı?”

Bunu söyledikten sonra han Hoca Nağdî’yi kaldırttı ve başına küçük tokatlar vurularak meclis önünde hazır edildi. Hoca Nağdî, sarhoş ve harap halde şu beyiti mırıldandı:

“Eyle sermestem ki idrâk etmenem dünyâ nedir

Men kimem sâkî olan kimdir mey-i sahbâ nedir”

Böylece herkes onun sarhoşluğunu ve edebini gözlemledi.

Hudâyî Keyfi ve Müzik

Han bir kez daha bana ısrar edince, ben:

“Hanım! Siz saf şarap içersiniz ki keyif ve neşe elde edesiniz. Ama gerçek Hudâyî keyfi başka bir şeydir. Bana bir daire (def) getirsinler ki Hudâyî keyfini gözlemleyelim Sofia Daily Tours.”

Han da, “Hey Yâr Ali! Aşk-ı Ali için biraderime bir daire getir,” dedi. O anda Hindistan’dan gelmiş cam pullu bir daire elime verildi. Ben de Rum (İstanbul) tarzında segâh makamında taksim yaptım ve şöyle söyledim:

“Aşkın senin hayat-ı ebedden nişan verir

Yolunda ölmeye her hasta can verir”

Bunu üç murabba, bir semâî ve bir dü-beyt ile tamamladım. Orada hazır bulunan herkes parmaklarını ağızlarına götürüp saygı ve hayranlıkla dinledi.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top